Büyükada
Haftasonu Kaçamağı
Üstüste binalar, korna sesi, gürültü, toz, duman, siren, iş yeri, toplantı, trafik... Ve streeesssss... "Aaaaa, bağırarak kaçmak geliyor içimden, vallahi" diyenlerden misiniz? İstanbul'da yaşıyorsanız tüm bunlara maruz kalıyorsunuz demektir. Sizlere önerim benim yaptığımı yapın. Her hafta sonu bir yerlere kaçın. Ya da en azından 2 haftada bir çıkın gidin bu şehirden. Alternatif çok. Ben genelde yürümeyi ya da bisikleti tercih ediyorum. Farklı araçları da sadece gideceğiniz yere ulaşmak amacıyla kullanabilirsiniz. Örneğin vapur.
Ayrıca hemen bahaneler üretmeyin...
. Amaannn, para mı varki şimdi oralara gidecek...
. Yok abi, öldüm zaten ben yayılır yatarım evde bu pazar...
. Yaa şimdi kim kalkacak sabahın köründe...
Falan, filan... Gün geçiyor, ömür bitiyor dostlar...Biraz da patrona, müdüre değil de kendinize, beden ve ruh sağlığınıza çalışın. Hadi...
Fotoğraf: Yalçın Çakır
Önce alışkanlıkları evde bırakın!..
Havalar ısınıyor. Giyin şortunuzu. Bir yürüyüş ayakkabısı, penye, sırt çantanıza ince bir süveter, su şişeniz ve varsa body ve takgez lensiniz. Hadi bu haftasonu Büyükada'ya gidelim. Size adım adım neler yapabileceğinizi anlatacağım. Farklı rotalar çizmek size kalmış. Rehbere de ihtiyacınız yok. Dön, dolaş aynı yere çıkacaksınız nasıl olsa... Öncelikle "Vazgeçeceklerinizden" bahsedeyim;
1- Pikniğe değil, spora ve keşfe gidiyorsunuz. Akşamdan sarmalar, dolmalar, börekler, kızartmalar hazırlamak/hazırlatmak yok.
2- İçmeye gitmiyorsunuz. Akşamdan, "Yarın şöööle bir ayaklarımı uzatıp da buzzz gibi biraları yuvarlayayım" demek yok.
3- Yanınıza laptop, tablet almak yok. Hatta mümkünse cep telefonunuzu da evde bırakın.
4- Arabanız varsa, onu da unutun. "Aman canım ne olacak, otoparka bırakırım, hem dönerken de kolaylık olur" demek yooookkkk...
Yürüyeceğiz.
Açılacağız...
Gevşeyip, rahatlayacağız...
Var mısınız? Hadi o zaman başlayalım.
Fotoğraflar: Yalçın Çakır
Erkenden yatın
Cuma akşamı işten çıktım. Eve geliş, duş, rahatlatıcı duş jelleri ile masaj. Önce sıcak (hatta iyice sıcak) suyla duş ardından tamamen soğuk suyla duş.
Bornozla yaklaşık yarım saat keyif. Bu arada fotoğraf makinenizin akülerini şarja takın ve suluğunuzu (Matara) dolaba koyun. Eğer iç soğutucu apartlı suluk kullanıyorsanız o aparatı da derin dondurucuya atın.
Saat 23.00 olmadan yatın. Bırakın aptal oyalayan, iğrenç ilişkiler ağıyla dolu, mide bullandıran ve insanı gerim gerim geren dizileri, yatın uyuyun. Sabah 06:00'ya kadar uyursanız 7 saat eder ki, mükemmel bir uyku demektir bu.
Ben de öyle yapıp yatıyorum saat 23:00'de. Normalde hafta içi sabah 06.30'da kalkıp yürüyüşe çıkıyorum tamı tamına 2 saat. Hafta sonu da düzeni bozmuyorum. Ben de ekstradan sırt çantası (Yaklaşık 4.5 kilo) ve omuzumda 1 body oluyor, hafta sonu bir yerlere giderken.
Sabah oldu, kalktınız. Tekrardan yatmayın sakın. Vücut saatinizi bir kere 7 saat uyku, sabah erkenden kalkma düzenine alıştırdınız mı tamamdır. Sıra geldi kahvaltıya;
Beyaz peynir (2 küçük dilim)
Domates (Yarım)
Tam tahıllı kızartılmış ekmek (1 dilim)
Haşlanmış yumurta (1 tane, köy)
Maydanoz, nane (Taze)
Siyah zeytin (6 tane)
İyi demlenmiş çay (2 ince belli bardak)
Tüm bunları yedikten yarım saat sonra da 2 dilim mevsim meyvesi.
Fotoğraf: Yalçın Çakır
Yolculuk başlıyor
Enerjiyi aldık. Duşa girdik. Giyindik. Buzdolabından suluğumuzu da aldık, sırt çantamız, kamera ve lensimiz de hazır. Hadi bakalım. Yolculuk Dolmabahçe, Kadıköy ya da Bostancı'ya. Büyükada'ya gideceğiz ya. Oturduğunuz yere göre bu duraklardan birini seçin. İskelede mutlaka 2 tane simit alın. Yemek için değil martılara atacağız..
Ohhh... Vapur (ya da motor), deniz havası, martı sesi. Vapurlarda sigara da yasak. Çekin içinize oksijeni. Uyku bastırabilir alışkın değilseniz, bol oksijenli beşik gibi sallanan vapur yolculuğuna. Çantanıza, cüzdanınıza, kameranıza da sahip çıkın aman ha...
En son ada olan Büyükada'da ineceksiniz. İnerken acele etmeyin. Büyükada iskelesinde indik mi. Karar sizin. 2 seçeneğiniz var;
a- Yürümek
b- Fayton
Ben yürümeyi tercih edenlerdenim.
Önce fayton sefasını anlatayım... Faytona binecekseniz iskeleden çıkınca doğrudan yukarı çıkıp hemen soldaki fayton parkına (At boku kokusundan anlarsınız zaten) ulaşabilirsiniz. Tarife orada asılı, fazla para ödemeyin. Ve Lunapark Meydanı'na gideceğinizi söyleyin faytoncuya.
Lunapark Meydanı'nda inince sağ tarafınızda hediyelik eşyalar satılan tezgahlar, solda restoran, tam kaşrınızda da dimdik bir yokuş var. O yokuş Aya Yorgi Kilisesi'ne çıkıyor. İşte o yokuşu tırmanacağız.
Burada da 2 seçenek var. Ya yürürsünüz ya da pazarlık yapıp kiralık eşeklerden birisine binip eşekle yukarıya çıkarsınız. Eşekler faytondan indiğiniz meydanın en sol tarafında. Görmemeniz imkansız.
Ben yürümeyi tercih edenlerdenim.
Aya Yorgi safahasını az sonra anlatacağım şimdi gelelim yürüyerek ada sefası yapmaya...
Fotoğraf: Yalçın Çakır
Yürüyerek ada turu
Vapurdan indik, iskeleden çıktık. Tekrar iskeleye girin ve dönüş seferlerinin saatlerine bakın. İsterseniz Büyükada'da otel ya da pansiyonlarda da konaklayabilirsiniz. Yok dönecekseniz mutlaka sefer saatlerine bakıp planlama yapın. Ayrıca hava kötüyse fırtına ve sefer iptal ihtimallerini de hesaba katın.
Yürümeye karar verdiyseniz (sağlık probleminiz yok ise ısrarla öneriyorum) iskeleden çıkınca tam sol yapıp sahil boyunca yürüyün. Yol bazen tatlı tırmanışlarla sürüp gidecek. Ve sonunda karşınıza mezarlık çıkacak.
Mezarlığı gördüğünüzde sağa dönün ve yine tatlı bir rampayı tırmanın. Yaklaşık (yürüme temponuza göre yarım saat ile 1,5 saat arası) bana göre yarım saat yürüdükten sonra Lunapark Meydanı'na ulaşacaksınız.
Burada biraz soluklanın. Çünkü dimdik ve hayli zorlayan Aya Yorgi yokuşunu tırmanacağız. Hatta hemen oradaki restorana girip bir bardak çay da içebilirsiniz, dinlenirken.
Fotoğraf: Yalçın Çakır
Aya Yorgi Kilisesi (Manastırı)
Dinlendik mi? Hadi bakalım. Yokuşu çıkacağız. Yemyeşil bir ortamda, gerçekten çam, kozalak, çimen kokuları arasında tırmanıyoruz yokuşu. Hemen pes etmeyin, yukarıya bisikletle çıkan gençler ve benim gibi bir kaç kez bisikletle o yokuşu tırmanan kendisini genç hissedenler de var.
Adalar Belediyesi yorulanları düşünerek ara ara banklar koymuş. Oturun dinlenin. Eğer spora alışkın değilseniz mutlaka dinlenin. Yol boyunca göreceksiniz. Çalılara ipler gerilmiş, kurdeleler bağlanmış, taşlarla ev ve benseri şeyler yapılmış. Bunlar dilekle ilgili. Yani şaşırmayın, "bunlar da ne ki" demeyin diye yazıyorum.
Yokuşun sonuna doğru kilise binası gözükecek. İşte bitti. Geldiğiniz yerin resmi adı ise Yüce Tepe... Ne güzel. Yukarı çıktınız mı sağa yönelin. Manzara inanılmaz. Aşağıya doğru bakınca yanyana minicik mezarlar göreceksiniz.
Aya Yorgi Manastırı'nın asıl adı Agios Georgios Rum Ortodoks Manastırı'dır. Ama halk arasında Yorgi diye bilinir. 1751 senesinde yapıldı. Defalarca yangın atlatan Büyükada'da ayakta kalmayı başardı. 1751 yılında kilise, şapel, çan kulesi ve dua yeri bulunan binaya 1909 yılında yeni kilise binası eklendi. Genel olarak 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde Aya Yorgi Manastırı'na çıkanlar dualar edip, dileklerde bulunurlar.
Manastırın tarihçesine (rivayetlere göre) bakacak olursak kayıtlarda şu şekilde geçiyor;
"Bu manastır, adını M.S. III.asırda, Hristiyan inancından dolayı putperestler tarafından şehit edilen ve bugün mezarı Filistin' de bulunan, Roma ordusunda subay olan, Anadolu'lu (Kappadokyalı), Aziz Georgios'tan almaktadır.
Mevcut rivayetlere göre, manastır bin yılı aşan bir maziye sahip olup M.S. 963 senesinde Bizans İmparatoru Nikiforos Fokas zamanında inşa edilmiştir. Aya Yorginin mucizevi ikonası ise, Büyükada'daki İmparatoriçe İrini'nin Kadınlar Manastın tarafından hediye edilmiştir.
Bizans İmparatoru Manuil Komninos'un 1158 tarihli altın mühürlü fermanında ise, İstanbul Adalar ve buradaki manastırlar zikredilmekte olup, bunların arasında "Kodono;''' ismi de geçmektedir. 19.asır tarihçisi Manuil Gedeon' a göre ise, bu isim Büyükada'daki Aya Yorgi Kudunas (Çıngırakçı) Manastır'ından başkası değildir."
Kiliseyi gezdiniz mi? Tamamdır. Şimdi kiliseden çıkış yönünüze göre sağa yönelin, kilisenin müştemilatını göreceksiniz. 2 tane yığma taş bina. Birisi eskiden yoktu sonradan eklendi. İyiki de eklendi. İçinde masalar ve sandalyeler var. Kışın odun sobası çevresinde keyifli saatler geçiriyoruz orada. Tek katlı bu binanın hemen yanında da mutfak olarak hizmet veren asıl yapı yer alıyor. Acıktınız mı giriyorsunuz sıraya, siparişinizi verip, pişmelerini bekleyip taze taze alıyorsunuz tepsinizi. Ve hemen yan tarafta bulunan müthiş manzarasına hayran kalacağınız alandaki masalardan birisine oturuyorsunuz.
Çay da var, şarap da, bira da, su da... Et çeşitleri, kızartmalar, mevsim meyveleri, salatalar dahil zengin bir menü var. Karar sizin. Ama göbeğinizi eritme derdindeyseniz alkolden uzak durun. Şekerden ve içinde şeker bulunan, şekerin fermantasyonuyla üretilen gıdalardan, içeceklerden uzak durun. Kızartma ve hamur işlerine elinizi sürmeyin derim...
Size ısrarla önerim gün batımını bekleyin. Grup vaktinin tüm renklerine tanıklık edip bol bol fotoğraf çekebilirsiniz.
Fotoğraf: Yalçın Çakır
E hadi bakalım, dönüş yolunu da anlattığım rotayı izleyerek yürüyerek siz bulun... Başka yazılarımda da Büyükada'nın diğer gidilesi ve görülesi yerlerini aktaracağım. Örneğin;
Hamidiye Camii
Panayia Kilisesi
Ayios Demetrios Kilisesi
Hesed Le Avraam Sinagogu
Ayios Nikolaos Manastırı
Surp Asdvadzadzin Ermeni Katolik Kilisesi
Rum Yetimhanesi
Hristos Manastırı
Conk Paşa Köşkü
Reşat Nuri Güntekin'in Evi
Işığınız bol olsun...