GEZİ GÜNLÜKLERİ
Gezi Parkı gelişmelerini ilk günden itibaren neredeyse saat saat izledim. Günlerce, haftalarca, bazen eve bile gitmeden olayları gözlemledim. Hergün düzenli günlük tuttum. Ayrıca tüm demeçler, açıklamalar, talimatlar ve emirleri de arşivledim. Tümü gün ve saat sırasına göre yer alıyor bu yazı dizisinde. Bu yazı serisinde okuyacaklarınız günlüklerin ham halidir. Bu günlüklerin düzenlenmesinden ortaya çıkan Bu Daha Başlangıç kitabı da Kırmızı Kedi Yayınevi'nden yayınlandı.
Yüzde 50 açıklaması
3 Haziran 2013 – Pazartesi… Eylemlerin 8. günü. Gerçek Gündem sürerken haber geldi; Borsa yüzde 7'lik sert bir düşüşle son 10 yılın en büyük kriziyle başlamıştı güne. Yayının ardından yine yollara düştüm.
Tam da İnönü stadının karşısındaki çimenlere oturmuş seyyar satıcıdan aldığım sandviçi yiyecektim ki patlama sesiyle neredeyse tümünü yutuyordum. Gaz geliyordu uzaktan.
Maskemi takıp aşağıya indim. İnönü stadının 2 yanında da barikatlar sağlamlaştırılmıştı gece boyu. Polis de tam Beşiktaş’a giriş noktasında yan yana çektiği TOMA'larla Başbakanlık Çalışma Ofisi’ni korumaya almıştı. Beşiktaş’ın içinden sloganlar yükseldi. Çarşı devredeydi anlaşılan. O meşhur marşı söylüyorlardı;
“Sık bakalım, sık bakalım. Biber gazı sık bakalım. Kaskını çıkart, copunu bırak. Delikanlı kimmiş bakalım.”
Beşiktaş’ta çatışmalar saatlerce sürdü. Olaylar sonrasında 200 eylemci gözaltına alındı. Şimdi Yeşilköy’e Havalimanına gidiyoruz. Medyadaki haberlerden aktarıyorum...
Başbakan Erdoğan 4 gün sürecek Afrika seyahatine çıkıyor. İlk durak, Fas. Havaalanında düzenlenen basın toplantısı gergin başladı, gazetecilerle tartışmayla son buldu. Başbakan Erdoğan, "Evinde zorla tuttuğumuz yüzde 50 var" demişti. İnsanların her akşam saat 9’da başlattıkları tencere çalma eylemleri için de, "Tencere tava hep aynı hava" tanımlamasını kullanmıştı. Reuters Haber Ajansı muhabiriyle girdiği polemik de gerginliğe bambaşka bir hava kattı. Başbakan Erdoğan’ın uçağı daha havadayken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gazetecilere şu sözleri söyledi;
“Demokrasi sadece seçim demek değildir, mesaj alınmıştır.”
O ana kadar sessizliğini koruyan Cumhurbaşkanının neden konuşmak için Başbakanın gitmesini beklediği ve aldığı, algıladığı mesajın ne olduğu merak konusu oldu. Başbakan’ın başdanışmanlarından, AKP milletvekili Yalçın Akdoğan, Habertürk TV’de canlı yayına çıktı ve “Erdoğan'ı kimseye yedirtmeyiz, pabuç bırakmayız” dedi. Başbakan Erdoğan, Fas’a inmişti bu sırada beraberindeki heyetle birlikte. Konuşmaları da, gelişmeleri de aktarmışlardı kendisine. Ancak uçak havalanmadan yaptığı konuşma dalga dalga hem Gezi Parkı’na hem de tüm ülkeye yayılacaktı.
Gezi Parkı’nda her bir ağaca, eylemlerde ölenlerin isimleri asılmıştı ve sayım alıyorlardı;
“Abdullah Cömert, burada.”
“Mehmet Ayvalıtaş, burada.”
Gündüz bu olaylar haricinde sakin geçti. Eylemciler Harbiye’de, Gümüşsuyu’nda, Kazancı Yokuşunun girişinde, Sıraselviler Caddesinde barikatları güçlendiriyordu. Parkta da katılımcı sayısı ve yardımlar giderek artıyordu. Evlerden getirilen yemekler, ilaçlar, içecekler parktaki Devrim Market ve Çapul Market ’de toplanıyor ücretsiz olarak isteyenlere veriliyordu.
Medyanda örgütler yerlerini koruyordu. Bir tek yeni eklenme oldu. Antikapitalist Müslümanlar adlı oluşum Gezi Parkı’nın Taksim yönündeki girişe çadır kurmuş ve nöbete başlamıştı. Türbanlı eylemciler dikkat çekiyor ve gelen geçen fotoğraflarını çekiyordu.
Bütün gün dolanmaktan ayaklarım şişmişti. Parmak aralarım yanıyordu terden. Büyükçe bir çadırı gözüme kestirip önünde oturanlardan, biraz dinlenmek için izin istedim. Üç büyük soğuk su alıp çadırın arkasında ayaklarımı yıkadım. Çorapları naylon torbaya koyup çöpe attım. Çantada temiz yedek vardı. Sonra oradakilerden rica ettim bir şişe suyla başımı yıkattım. Rahatlamıştım. Çadıra girip sırt çantamı yastık yapıp uzandım. Uykuya dalmışım. 3 saat kadar sonra gürültülere kalktığımda ter içindeydim. Üstümü battaniyeyle örtmüş ve gitmişlerdi.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 05 Haziran 2013
Provakasyonun alası!..
Parkta bir koşturmaca vardı. Dışarı çıkıp Taksim’e yürüdüm. Eylemcilerden kalabalık bir grup Beşiktaş’a doğru gidiyordu. Sloganlar atılıyor, marşlar söyleniyordu. Bir söylenti çıkmıştı;
“AKP’liler Beşiktaş çarşıyı bastı. Çatışma çıktı…”
Oysa Beşiktaş’ta daha öğlen saatlerinde geçici barış sağlanmıştı. Yükselen dumanlara ve gelen seslere bakılırsa çatışma çıktığı doğruydu. Ama işin aslı neydi? Beşiktaş’ta işyeri bulunan yeğenimi aradım.
“Yok dayı, basılan- yakılan yer yok ama Dolmabahçe girişinde polis eylemcilere müdahale ediyor. Çok gaz attılar. Burada bile göz gözü görmüyor. Kendine dikkat et.”
Sonra yine Beşiktaş’ta işyeri bulunan bir arkadaşımı aradım. Eylemdeydi. Durumu şöyle özetledi;
Beşiktaş’ta Akaretlerden aşağı doğru yürüyen eylemciler, Başbakan Erdoğan’ın gündüz söylediği, “Yüzde 50’yi zor tutuyoruz” sözlerine tepki gösterip sokağa dökülmüştü. Bir de Çankırı’dan haber gelmişti. Sosyal medya sallanmıştı o haberle.
“Sırada Anıtkabir var elhamdülillah...”
Bu twiti AKP’li olduğu söylenen bir genç yazmıştı. Büyük infial yaratmıştı eylemciler arasında. Herkes homurdanıyor, “Yeter artık” diye tepki gösteriyordu. Başbakanlık Çalışma Ofisi önünde polis etten duvar örmüştü. Eylemciler taşlarla, polis gaz bombası ve tazyikli suyla direniyor. Saatlerdir sürüyor çatışmalar.
Beşiktaş’tan yükselen gaz bulutları, Taksim’de; “AKP’liler Beşiktaş çarşıyı bastı. Çatışma çıktı” söylentisini çıkartanların ekmeğine yağ sürmüştü. Koşarak Dolmabahçe’ye doğru gidenlere engel olmaya çalışanları duymadılar bile.
“Alanı boşaltmayın. Parkı bırakmayın. Bu provokasyon. İnanmayın. Geri dönün.”
Nafile çabaydı bunlar. Ben de peşlerine takıldım. Dolmabahçe’den Beşiktaş’a yürürken polis TOMA’larla, gaz bombalarıyla karşıladı. Grupların birleşmesiyle sayıları bine yaklaşan eylemciler sloganlar atarak koşuyor karşıdan da gaz bombaları yağıyordu. Gaz gelince aynı kitle gerisin geri depara kalkıyordu. Arada düşenler, ezilenler vardı. Eylemcilerin tamamına yakını gençti.
Çatışmalar o kadar şiddetliydi ki bir ara Swiss Otel’in arkasından Dolmabahçe’ye inen yokuşun alt başında askeriyenin duvarının yanında siper alıp çömeldim. Yaklaşık 10 dakika yerimden kıpırdayamadım. O denli taş, misket, gaz bombası kapsülü ve plastik mermi uçuşuyordu havada. Kaçarken ve kovalarken çarpanların, sırtıma vuranların sayısını hatırlamıyorum.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 05 Haziran 2013
Bacak omuza!..
Saklandığım yerden çıktım. Biraz sakinleşmişti ortalık. Ama oda ne? Gördüğüme inanamıyordum. Fazla gazdan kafayı mı bulmuştum yoksa? Stadyumun önünden kepçesini kaldırmış dev bir iş makinesi geliyordu. Şaka gibiydi ama değildi, gerçekti. Üstüne insanlar doluşmuştu. Sarı-kırmızı, sarı-lacivert ve en çok da siyah beyaz formalı gençler alkışlarla yanında ilerliyordu sarı renkli dev, paletli aracın. Elinde Türk Bayrağı olan bir genç üstüne çıkmış, “Açılın. Dikkat” diye bağırıyordu.
O dev makine paletlerinin üzerinde asfaltı bir tank gibi eze eze geldi. Aracın arkasında kocaman …. YIKIMCILIK VE HAFRİYAT yazıyordu. Yaklaşık 100 kişilik bir grup düdükler çalarak, sloganlar atarak dev makineyle birlikte Beşiktaş’a doğru ilerliyordu. Nasıl çalıştırmışlardı? Nasıl kullanıyorlardı? Ama geliyorlardı işte, marşlarla, türkülerle.
Tören alayı gibi önümden geçtiler. Beşiktaş’ın girişine yaklaşmışlardı ki, karşı taraftan gaz bombası yağmaya başladı. Bembeyaz olmuştu ortalık akşamın karanlığında. Polisler de şaşkındı. Üzerlerine dev bir kepçe yaklaşıyordu. Fırsattan istifade koşarak polislerin bulunduğu noktaya biraz daha yaklaştım. Şimdi tam iki aracın arasını gören kaldırımın üstündeydim. İyi bir açı yakalamıştım. Koştum derken bu arada bir detayı da aktarayım. Her yer ama her yer barikatlardan dağılan ve atılan demir çubuk, taş, kalas, bank, çöp kutusu, lamba, direk, gaz kapsülü gibi malzemeyle doluydu. Ayağınızı burkmanız, düşüp suratınızı parçalamanız, bir yerinizi kırmanız an meselesiydi. Polis de eylemciler de bu şartlarda kaçma, kovalamaca içindeydiler.
Gaz biraz dağıldı, dev kepçenin arkasına sığınan eylemciler çıkıp taş atmaya başladı. Polis de anında gaz bombası. Al sana iyi fotoğraf açısı. Kaldık mı arada. Sırtımı dayanacak son noktaya kadar geri çektim. Duvara yapışmıştım. Makineyi dahi kaldıramıyordum, siz anlayın artık, önümde nasıl bir taş, misket, plastik mermi ve bomba trafiği olduğunu. Bir süre duran dev iş makinesi homurdanarak tekrar hareket etti. Toma tam kepçenin ucundaydı. “Kepçe TOMA’yı kovalıyordu” denebilir mi? Denir. Adım adımda olsa TOMA geri, kepçe de ileri doğru gidiyordu. Tomanın arkasındaki polisler geri çekilirken yine ardı ardına gaz bombaları patladı. Biri tam ayağımın dibine düşmüştü. Tekme salladım ama ayağım önce boşlukta sallandı sonra duman fışkıran gaz kapsülü topuğumun çarpmasıyla tam dibime girdi. Paçamdan içeri, yukarılara doğru yayılan gaz ödümü koparttı. Tabana kuvvet eylemcilerin arasına, iş makinesinin de gerisine kaçtım. O sırada sloganlar yükselmeye başladı;
“Faşizme karşı omuz omuza…”
Hemen yanımda 2 kişi dumanların arasında ellerini sallayıp oldukları yerde zıplayarak bağırıyordu.
“Faşizme karşı bacak omuza...”
Anam… İlk kez duyuyordum bu sloganı. Sesleri yüzlerce kişinin hep bir ağızdan haykırdığı, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganı içinde eriyip gidiyordu ama benim dibimdeydiler. Yanlış da duymamıştım.
“Faşizme karşı bacak omuza…”
Gazdan seçemiyordum yüzlerini. İyice yaklaştım. Birisi Taksim’de polislere elinde gökkuşağı renkler bulunan bayrağıyla direnen travestiydi. Diğerini tanımıyorum ama o da ya eşcinsel ya da travestiydi. Bağırıyor, zıplıyor, eğleniyorlardı. Gözlerine minik deniz gözlüklerinden takmışlardı. Birisinin elinde tef vardı. Sloganı bağırırken onu da bacağına ritmik şekilde vuruyordu. Bir yandan da dans eder gibi hareketler yapıyorlardı. Ara ara boyunlarındaki bezleri burunlarına götürüp soluklanıyor sonra devam ediyorlardı;
“Faşizme karşı bacak omuza…”
Baktığımı görünce zayıf, uzun boylu olan kolumdan tuttu;
“Naber Yalçın abi. Hatırladın mı beni?”
Hatırlamadım. Nereden hatırlamalıydım? Programdan mı, bilemiyordum.
“Hani geçen fotoğraf çekilmiştik ya…”
Tamam şimdi olmuştu. Beyoğlu’nda Sugar Bar’ın sokağının girişinde karşılaşmıştık. O sokaktaki minicik çay ocağına giderdim yıllardır. Eski ANAP İl merkezinin bulunduğu sokak. Sabah yayın çıkışı karşılaşmıştık. Fotoğraf çektirmişti yanındaki arkadaşına.
“Hatırladın dimi? Hadi gel fotoğraf çekilelim.”
Allah’ım sen bana sabır ver. Arkamız, sağımız, solumuz, önümüz, yanımız gazdan, taştan, müdahaleden yanıyor. Ama o fotoğraf çektirmek istiyor. “Tamam” dedim kırmamak için. Geçti yanıma koluma girdi savaş mahallinde hatıra fotoğrafı çektirdi benimle. “Dikkat edin kendinize” dedim uzaklaşırken, “Sende abiii” diyerek el salladılar arkamdan. Eğleniyorlardı.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 05 Haziran 2013
Haber nöbetine devam
Nöbet vardı televizyonda. Artık dönmeliydim. Önce Taksim oradan da Tepebaşı. İyice bir temizlendim yukarı çıkınca. Ekip geldi toplantıya başladık. Arkadaşlardan biri ajanstaki haberleri sayarken sözü Beşiktaş’taki eyleme getirdi.
“Kepçeyle TOMA kovalamışlar. Yapalım mı?”
“Ben kurgularım. O haberi bana bırakın” dedim. Saydıkları olaylar arasında, Gazi Mahallesi’nde yaklaşık 2 bin kişinin karakola yürüdüğü ve bir eylemcinin kafasından gaz kapsülüyle vurulması da vardı. Sabaha kadar sağdan soldan eylem ve müdahale haberleri geldi ajanslardan.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, Gezi Parkı 10 Haziran 2013
Paylaşabilirsiniz;
Tweet