Ömrümü yediniz ömrümü...
Günlerden Salı. TBMM'de grup toplantıları var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grubuna konuşuyor. Konu internete geldi. Başbakan, internete sansür geliyor diyenleri, "yaygaracılıkla" suçladı ve bir çalışma arkadaşlarının 12-13 yaşlarındaki 2 çocuğun başına gelen bir olayı aktardı. Özetle şöyle;
"Çocuklar internette gezerken birileri o bilgisayara sızıp resim çekiyor ve o resimle çocukları tehdit edip, hesap numarası verip para istiyor. Sayın Başbakan'ın cümlesiyle, korsanlar o bilgisayarın kamerasını kontrol altına almış. Üstelik çektikleri resme MİT'in, polisin, jandarmanın logolarını ekleyip tehdide resmiyet kazandırmaya çalışıyor bu dolandırıcılar. Ya da bilgisayar korsanları."
Ve başbakan sözlerini şöyle sürdürdü;
"Şimdi biz bunlara karşı bir tedbir alınca, bir düzenleme getirince belli çevreler koro halinde sansür türküsü söylemeye başlıyor."
Yani, Başbakan Erdoğan, torbaya konulan yasa değişikliğinin; bilgisayarlara sızmayı ve bu yolla yapılan dolandırıcılıkları engelleyeceğini söylüyor. Ben de, "ne alaka" diyerek soruyorum;
İlk 3 soru anlatılan olayla ilgili.
. Korsanlar resmini çektikleri çocukların 12-13 yaşında olduğunu görmüyor mu? Çocuklardan kaç lira istemiş olabilirler ki?
. Korsanlar hesap numarası verip para istemiş... 12-13 yaşındaki 2 çocuğun kredi kartı olamayacağına göre, bankaya gittiklerinde görevli, 'evladım git anneni-babanı çağır' demez mi?
. Üstelik bu çocuklar henüz 12-13 yaşında. Evlerinde kasalar dolusu harçlık saklayacak halleri de olmadığına, olamayacağına göre... Bu olayda bir gariplik yok mu sizce?
Bu sorular da işin teknik yanıyla yani bilgisayarlara sızmayı engellemeyle ilgili...
. Hazırladığınız yasayla; ülkedeki tüm bilgisayarlara güvenlik duvarı, antivirüs programları mı yükleteceksiniz? Korsanların bilgisayarlara sızmasını engelleyecek programlar mı dağıtacaksınız? Bilgisayar kameralarının merceğini kapatmak için (en klasik önlemdir) siyah bant mı vereceksiniz milyonlarca kullanıcıya?
. Söz konusu yasa değişikliği, özel hayatı koruma adına yapılmadı mı? Yasal ya da yasa dışı yollardan elde edilmiş kayıtların yayınlanmasını, yayılmasını engelleyecek önlemler içermiyor mu?
. Söz konusu yasa değişikliği, yasal ya da yasa dışı dinleme ve kayıtları yayınlayan internet sitelerine yönelik değil mi?
Çocuklar, hackerler, dolandırıcılar ne alaka?
İnternet servis sağlayıcılar zaten size seçenekli güvenlik duvarı hizmeti sunuyor. Parayı verip lisanslı, sağlam bir antivirüs ve güvenlik duvarı yazılımı da aldınız mı işi kolaylıyorsunuz. Evlatlarınızın hangi sitelere girip, giremeyeceğine de pekala karar verebiliyorsunuz. Kameraya da bir siyah bant. Biraz da dikkat ve internette tehlikeli ortamlarda dolaşmadınız mı, tamam...
Bu korsanlar kafayı yemiş herhalde. Minicik bebelerin kumbaralarına göz dikmişler. Bu korsanlar bizim cin gibi çocukları saf, salak, ne dersen yer, yutar sanıyor. Çek resmi, iste parayı, kapıp kumbarayı koşayım bankaya... Oldu canım...
Şimdi diyeceksiniz ki, "yahu arkadaş hiç mi olmuyor. Koca koca profesörleri bile dolandırmıyorlar mı?" Oluyor da o başka türlü oluyor... 12-13 yaşındaki bebelere çekmiyorlar, polis telsizli, terör örgütlü konuşma numaralarını.
Ben de sanıyordum ki yeni yasayla, fişleri çekip, paralel bağlantıları kesecekler. Böylece oradan, buradan ses kaydı, görüntü kaydı, pazarlık kaydı, fırça kaydı fışkırmayacak. Özel hayatlar korunacak, insanlar ağız tadıyla konuşacak. Korkmayacak. Tırsmayacak. Birileri de, "senin oranı çektim, senin buranı yakaladım" diye korkutamayacak, tehdit edemeyecek, istediğini yaptıramayacak. Ne safmışım. Yapmayın, etmeyin ne olur.
Aman be kardeşim... Vallahi de, billahi de yeter... Şimdi yayında olmayan, Papatyam dizisindeki o meşhur replik geliyor aklıma;
"Ömrümü yediniz, ömrümü..."
İstiklal'in dilencileri!..
İstiklal'le Sıraselviler caddesinin kesiştiği noktada dilenir yıllardır. Romandır. Gençliğinde çok canlar yakmıştır güzelliğiyle. Şimdi beş parasız, çaresiz avuç açar gelene, geçene.
"Yalçın abi, perişanız aylardır. Ne olacak halimiz?"
"Hayırdır ablam, ne oldu?"
"Yaa bize ekmek kalmadı bunlardan. Ağız tadıyla dilenemiyoruz artık."
"Kim onlar? Zabıtalar mı?"
"Yok be abem. Suriyeliler. Çoluk, çocuk her köşe başını tuttular. Yamuk, yumuk Türkçeleriyle ailece dileniyorlar. Denk gelmedin mi hiç?"
Sahi, ya... İstiklal caddesinin üzeri, Taksim Meydanı, Sıraselviler... Savaştan ve hain Esad'ın zulmünden kurtardığımız Suriyelilerle dolu!.. Onlar şimdi yaşam savaşı veriyor. Bu yüzden de bizim dilenciler aç kalıyor. Ablanın da mevzusu bu.
Yüreğim yandı...
Bembeyaz masa örtüsünün üzerinde, Türk bayrağına sarılmış bir tabut. Üzerinde bir kağıt.
Mehmet Emin Aydın / 1967 - 2014
Yer, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Vatan Caddesi'ndeki binasının avlusu. Tarih, 18 Şubat 2014 Salı. Henüz 14-15 yaşlarında bir kız çocuğu. Fotoğraf makinemin vizöründen bakarken kadrajıma girdi. Babasıydı o tabutta yatan. Polis memuruydu. Psikolojik sorunları olan bir adam tarafından, görevini yaparken bıçaklanarak öldürülmüştü.
O kız çocuğunun babasına son bakışını asla ama asla unutmayacağım. O kız çocuğunun, babasının tabutu meslektaşlarının omzunda giderken dudaklarından dökülen, "Geri dön baba... Sabah öpememiştim seni..." kelimelerini asla ama asla unutmayacağım.
Yüreğim yandı...
Şubat. 20, 2014
Karşı Gazete
Tweet