Realitici Yalçın Abi!..
Çalışma odamın duvarına asılı panoya iğnelediğim, fotoğraflı habere takılı kalmıştı gözlerim;
“15 yaşındaki; ÜNZİLE…”
Gazetenin sayfa sekreteri rahmetli Aysel Gürel’in o müthiş güftesine gönderme yapmıştı, “Ünzile” diyerek. 15 yaşındaki kız çocuğu ailesince düğün dernekle satılmış, koca diyeceği babası yaşındaki adamın tecavüzüne uğramış, hamile kalmıştı. Henüz yaşamın girdaplarında nasır tutmamış ruhu dayanamamış, kaçıp gitmişti incecik, çırpıcık o bedenden… Açlıkların dindirildiği vücudu, üzerindeki haz salyaları kurumadan kaskatı ve mosmor kesilmişti. Üzeri gazete kağıtlarıyla örtülmüştü Ünzile’nin cansız bedeninin. Gazete sayfalarının bir utancı gizlemek için kullanılmasına hep kızarım. İğreniyorum bundan. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da Ünzile şarkısını mırıldanıyordum;
“Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem kadın hem de çocuk
Onikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile”
Dile kolay, çocuk yaşta girdiğim gazetecilik mesleğinde 35 yılı geride bıraktım. Bunun en az 10 senesi reality programlarla geçti. Yılların ödüllü habercisi oldu, “Realitici Yalçın Abi…” Reality sayesinde ünlendim, fenomen oldum ama programlarda karşılaştıklarım ruh yapımı derinden sarstı. Binlerce “Ünzile” ile karşılaştım. Binlerce “Ünzile”yi kurtardım, binlercesi de kayıp gitti ellerimden.
Ortada bir anormallik vardı. İçerik ne kadar kanlı, karmaşık, aşklı, seksli, entrika dolu ise reyting o kadar yüksek, içerik ne kadar kaliteli ve düzgünse reyting de o kadar düşük geliyordu. Adına da, “Reying canavarı” dendi bu rezilliğin. Ve o canavar kaliteyle birlikte seviyeyi de aldı götürdü. Dizilerin bile çakma Dallas versiyonları izlenme rekorları kırıyordu o yıllarda. “Yalçın Abi fenomeni” de işte bu izlenme alışkanlıkları arasında doğdu, büyüdü, patladı. Üstelik kendim gibi konuklarım da şöhret olmaya başladı kısa sürede.
En ünlülerinden biri “Böğüren Muhsin”di. Bu adı halk takmıştı ona. Maço, asabi, şiddete eğilimli bir izlenim aldık yayın öncesi. Üstelik karısını dövmüştü. Gergindik… Ya küfür ederse, ya kötü söz söylerse, ya çalıştığımız kurum ceza alırsa endişesiyle girdik yayına. Ama o da ne? Bir anda ağlamaya, yakarmaya başladı;
“Tülaaayyy geri dönnn”
Bir erkeğin kendisini terk eden eşine, “Tülaaayyy geri dönnn” diye haykırması ve ağlaması komik gelmişti insanlara. Donup kalmıştık stüdyoda.
“Tülay, seni çok seviyorum, dön geri gel. Yalvarırım, elini ayağını öpeyim ne olursun. Bir kere olsun sesini duyayım ne olur. Sensiz yapamıyorum, Tülaaayyyy….”
Biliyorsunuz ki 5 dakika sonra programın tam da bu kısmı video olarak internette ve yarın medyada habersiniz. Öyle de oldu. Programdan sonra da dakikalarca ağladı kendi başına, karısı geri dönmedi diye. Ne yaptıysak, ne dediysek sakinleştiremedik. Ağlaya ağlaya Kasımpaşa’ya doğru yürüyerek gitti. Bir yandan da şarkı söylüyordu, yokuş aşağı inerken;
“Son pişmanlıııkkk neye yarar. Her şeyinnn bedeli varrr. Buraya kadaaarrr… Tülayyyy…”
Reality dönemimi yazmaya aktarmaya devam edeceğim. Haftaya bir gazetenin beni, “Oscarlık sunucu” ilan ettiği, “Muş!..” olayı var. Hani şu kocasının üstüne uçan çaresiz, bunalmış kadıncağız…
KİMİ AĞLATTI?
Gezi eylemleri sırasında Başbakan Erdoğan’la görüşen heyette yer alan Doç. Dr. İpek Akpınar Vatan Gazetesi’ne konuştu. Akpınar, Başbakan’ın görüşmede “Sorumluları ofisime çağırdım, azarladım. Ağlattım” dediğini söyledi.
7 Şubat 2014 tarihinde saat 16:00 NTV bülteninde İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu konuşuyor;
“Sayın Başbakan’ın açıklamasında vali tanımlaması yok…”
Sevgili Mutlu vali, ağlayan siz değildiniz, doğrudur. Ağlayan, sizin vali olduğunuz kentte evlatları tutuklanan, evlatları gaz kapsülleriyle vurulan, evlatları sabahın köründe uyudukları çadırlarda gaz bombalarıyla uyandırılan, yerlerde sürüklenen, eşyaları çalınan analardı… Yani bu kez sonuna kadar size katılıyorum.
İLK TAŞI GÜNAHSIZ OLANINIZ ATSIN
Fatih Altaylı günlerdir anlatıyor. Ve meslektaşlarına, "siz olsanız ne yapardınız" diye soruyor. Medyanın halini bundan daha iyi özetleyen bir durum olabilir mi? Önce tespit yapalım;
. Medyamız bağımsızlığını, özgürlüğünü, gücünü yitirme noktasına gelmiştir. Gazetelerin mürekkebi ne yazık ki doların yeşiline bulanmıştır.
. Ancaaakk; özel ve ticari hayata dair yasal ya da yasadışı dinlemeler, kayıtlar ahlaksızlıktır. Bunu kullanarak yapılan saldırılar, etik değil tetikçiliktir.
Fatih Altaylı'yı CNNTÜRK'de dinlerken, ellerini ovuşturarak sinsi sinsi gülen rakiplerine de bir taş atmadan rahat edemezdim;
"İlk taşı günahsız olanınız atsın..."
HABERİNİZ VAR MI?
Grup Yorum, 14 Şubat tarihinde (yani yarın) yurtdışına çıkış yasakları nedeniyle açlık grevine başlayacağını duyurdu. 29 yıldır söylediği türkülerden dolayı hapse giren grup üyeleri, ilk kez tüm üyelerinin dışarıda olduğu günler yaşıyor. Grup Yorum üyelerinden Ayfer Rüzgar, Ali Aracı ve Sultan Kavdar’ın da yargılandığı son DHKP-C Davası’nda tutuksuz yargılanan grup üyelerine yurt dışına çıkış yasağı konulmuştu.
Şubat. 13 2014
Karşı Gazete
Tweet