İkimiz de Kasımpaşalıyız
Arkadaş 35 yıldır gazeteciyim. Yetiştirdiğim, mesleğe girmesine vesile olduğum onlarca insan, onlarca yıldır gazeteci. Bizi yetiştiren ustaların çoğu hayatta onlar da sadece ve sadece gazeteci. Ne böyle muhabbet gördük ne böyle makaralara aracılık ettik ne de böyle bir teslimiyet, yüzsüzlük, arsızlık yaşadık.
“Biz gazeteci değilmişiz. Yazıklar olsun bize ki edebimizle, ilkelerimizle, onurumuzla çalışmışız… Yazıklar olsun bizim gibi eskimişlere, fosillere, dinozorlara… Bizler bu mesleğin yüz karalarıyız…
Bize öğretilen, “Siz “ demekti… Bize anlatılan, mesafeydi, ölçüydü, yüz göz olmamaktı. Şamar oğlanına dönmemek, itibarı yitirmemekti. “Abiciğim”, “Yalçıncığım”, “Hocam” değildi… Şimdi duyuyor, izliyor ve işitiyoruz ki birileri, vıcık vıcık ilişkiler içinde mesleki değerlerimizi harcıyor, peşkeş çekiyor.
Yazık ki, çok yazık.
Haa, bizim seçilmiş ya da atanmışlarla samimi muhabbetlerimiz olmadı mı? Dostluk, arkadaşlık, aile ilişkileri kurmadık mı? Oldu tabii ki, kurduk tabii ki... Ama o insanlarla ne çıkar ilişkimiz oldu, ne yavşak muhabbetimiz oldu ne de inançları makaraya saran diyaloglarımız oldu…
Yanlışı görünce yazdık, söyledik, anlattık. Kırılan kırıldı, giden gitti, eleştiriyi kaldıran kaldırdı. Kaldıramayan selamı, sabahı kesti. Hiç mi hata yapmadık, gazetecilik ilkeleri adına? Yaptık tabii ki… Bazen duygularımıza yenilip gazetecilik ilkelerimizi geride bıraktık; gaza karşı, copa karşı, işkenceye ve insan hakları ihlallerine karşı. Ama bir tek şeyi yapmadık; mesleğimizi, ilkelerimizi, evrensel değerlerimizi satmadık.
Yazık, gerçekten çok yazık…
Geçen seçim otobüsünde Hikmet Çetin’le karşılaştık. Fotoğraf çekip internete koydum, “Efsane politikacıyla bir anı” diye yazdım altına da. Hikmet abi çevresindeki politikacılara beni gösterip şöyle dedi;
“Ne çektik biz bundan biliyor musunuz? Hiç acımaz çakardı haberi. Abi, mabi dinlemezdi…”
Öyle anlaşılıyor ki değişen patronaj ilişkileri, ticari yatırımlar, koltuk kaygıları mesleğimizin kurallarını da değiştirmiş. Ne kadar yakınsan, ne kadar içli dışlıysan o kadar başarılı sayılıyormuşsun demek ki. Haberinle, belgenle, emeğinle, ortaya çıkarttığın gerçeklerle gelmiyormuş başarı….
Mesleğimizi, etik değerlerimizi, inançlarımızı iki paralık edenlerle bir arada yaşıyoruz, çalışıyoruz, koşturuyoruz.
Yazıklar olsun.
***
Yapmayın Sayın Başbakan, Allah Aşkına!..
Ne olur, lütfen. “Bu kadar da olmaz dedirtmeyin” bize. Doğaçlama konuşuyorsanız durun artık. Yok, danışmanlarınızın yazdığı metni okuyorsanız, kürsüye çıkmadan önce bir daha okuyun lütfen. Neden mi?
18.03.2014 Salı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çanakkale’de kürsüde…
R.T.E; “Diyor ki, hırsızdan Başbakan olmaz. En doğru sözü bu. Niye? Yahu 4 yıldır genel başkansın niye başbakan olamıyorsun?”
Sayın Başbakan vallahi de billahi de anlamadım. Ne alaka, “hırsızdan Başbakan olmaz” ile “Niye Başbakan olamıyorsun” kıyaslaması? “Başbakan olmak için hırsız olmak mı lazım?” Ya da kast ettiğiniz şahıs hırsız olduğu için mi Başbakan olamıyor? Neyi anlatıyorsanız daha net söyleseniz de anlasak. Anlasak da oyumuzu ona göre kullansak.
R.T.E; “Ne diyor? 2 tane ceketim var. Başka da bir şeyim yok… Bu nasıl 2 ceket yaaa! Milyar dolarlar konuşuluyor. Bankalar, holdingler, şirketler. Hepsi var. Boynunu büküyoooorrr, 2 ceket diyor.”
Sayın Başbakan, zat-ı muhterem doğru ya da yalan mal varlığını açıklamış; 2 ceket... Üstelik de ağlamadan, bağırmadan… Şimdi sıra sizde, kaç ceket, kaç palto, kaç pantolon? Açıklayın mal varlığınızı. Cübbe mi, hırka mı, devetüyü palto mu ortaya çıksın. Çıksın da bitsin bu tartışma.
R.T.E; “Pensilvanya’daki zatın dizinin dibine oturdular, elini öptüler, artık müridi oldular…”
Sayın Başbakan Allah aşkına bu dizinin dibine oturma meselesinden en çok siz çekmediniz mi? Hikmetyar’ın dizinin dibindeki fotoğrafınız az mı konuşuldu? Yapmayın ne olur? Sizin fotoğrafınız ortada. Çıkartın, Gülen efendinin dizinin dibinde otururken fotoğrafını bu münafıkların hep birlikte yuhalayalım.
Ya da…
Yapmayın, etmeyin Allah aşkına. Lütfen, bizi de oy pusulasına, “sakın haa Esma yazmayın” diye uyardığınız yüzde 50’nin yerine koyarak yüceltmeyin, ne olur…
***
İkimiz de Kasımpaşalıyız…
Siz Piyale Paşa’da ben Cezayirli Gazi Hasan Paşa’da okudum. Çocukluğumuz, ilk gençliğimiz Kasımpaşa’nın tonozunda, Haliç’in lağım kokusunda, Mustafa abinin eczanesindeki maymunları seyrede seyrede geçti.
Siz dualar içinde simit satarken Piyale Paşa Camii önünde, ben babamın çaktığı ahşap kılıca takıp anamın yaptığı halkaları, avaz avaz dolaşırdım Kasımpaşa Camii’nin önündeki çarşıda. Siz “buzzz gibi limonata” diye bağırırken şimdi adınızın verildiği stadyumun olduğu yerdeki panayır alanında, ben ortası delik 25 kuruşla peşinden koşardım dönme dolapçı Hasan amcanın ardında.
Yani ikimiz de Kasımpaşalıyız. İyi bilirsiniz, Kasımpaşalılık farklıdır. İçinde mertlik de barındıran tatlı bir külhanbeyliktir. Biraz varoş, azıcık sarhoş, çoğunluk dini bütün ailelerin barındığı bambaşka bir semttir Kasımpaşa. Raconu vardır, dayanışması vardır, ağabeylik kültürü vardır Kasımpaşa’da yetişenlerin.
Herhalde Güzelce Kasım Paşa’dan sonra Kasımpaşa’dan çıkan en ünlü Kasımpaşalı sizsiniz. Kasımpaşalı, merttir. Açık sözlüdür. Delikanlıdır. Yalana, hırsıza, hırsızlığa, iftiraya göz yummaz. Çünkü Kasımpaşalı, hırsız yaftası yemekten, yankesici yerine konulmaktan ve de anılmaktan çok çekmiştir.
Şimdi sizden, Fatih’in gemilerini karaya çıkarttığı bir semtin çocukları olarak beklediğimiz şu;
. Bir Kasımpaşalıya hırsız denilmesine izin vermeyiz, başçalan dedirtmeyiz… Lütfen böyle olmadığınızı İSPATLAYIN.
. Montaj dediğiniz kayıtların gerçekten montaj olduğunu İSPATLAYIN.
. Paraları dağıtma, azaltma, nakletme kayıtlarının gerçek olmadığını İSPATLAYIN.
. AKP’li bakan ve evlatlarının rüşvet, çıkar ilişkileri içinde olmadığını İSPATLAYIN.
. Ne olur bu kez de şu Kılıçdaroğlu’na ve Bahçeli’ye bir “one minut” çekin. Ve yalan söylediklerini İSPATLAYIN.
***
Bayrak meselesi…
Gezi eylemleri sırasında bayrak satan garibana tahammül edemeyenlerin bayrak aşkına ne demeli;
“Bas gaza aşkım, bas gaza…”
Mart. 20, 2014
Karşı Gazete
Tweet