Yalçın Çakır; 46 raporlu sunucu
Kadınca -Funda ERKOÇ Özel Röportaj
Türkiyede marjinal televizyonculuk dendiğinde ilk akla gelen isim kimilerinin Yalçın Abisi kimilerinin Çakır Oğlu biraz asabi biraz maço ama çoğu zaman duygusal …35 yıldır aynı mesleği bütün engellere rağmen hırsla ,aşkla sürdürmüş uslanmaz bir idealist karşısına çıkan her engelde tek söylediği cümle “ bu soluk bu yokuşu da aşar”
İşte o yokuşları aşan soluğun kahramanı Yalçın Çakır eğrisi ve doğrusu ile Kadınca’ya konuk oldu.Hiç bilinmeyenlerini paylaşıp günahlarını ve sevaplarını ortaya koydu…
İlk soruyu sorucam da biraz tırsıyorum 46 raporum var diyen biri var karşımdaşaka bir yana nerden çıktı bu rapor işi hafif göz korkutma mı yoksa !
Y.Ç. - Üniversitede okurken (1980’li yıllar) uykusuzluk, stres, davranış bozukluğu gibi nedenlerle doktora gittim ve beklemeksizin beni Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk etti. Muayene sonucu rapor almam ve eğitime – işe bir süre ara vermem gerektiği sonucuna varıldı. Raporu aldık, eğitime kısa ara verdik ama adımız da “raporlu” ya çıktı bir kere. Biraz da, benim durduğu yerde duramayan, çalışmaktan yorulmayan, başkaldıran, isyan eden, eylem yapan, susmak yerine konuşmayı yeğleyen, sürekli sorgulayan usum ve onun şekillendirdiği kişiliğimle lakabımız, “46’lık” oluverdi, kalıverdi. Sonra ben büyüdüm, gazeteci oldum, televizyoncu oldum, yazar oldum ama bazı gerçekler değişmedi güzel ülkemde. Her gün 2 -3 kadının cinayete kurban gittiği, çocukların taciz ve tecavüze uğradığı, seri katillerin aramızda dolaştığı, lüks semtlerinin çöp kutularından cesetlerin çıktığı, arkası kesilmeyen şehit haberlerinin yankılandığı, 13 – 14 yaşında kız çocuklarının okula gönderilmek yerine evlendirildiği, yatağa girerek yükselmenin özendirildiği, tecavüz sahneleriyle izlenme rekorlarının yakalandığı, giyecek ayakkabısı olmayanın cebinde 3 – 4 kredi kartıyla gezdiği, dün dolmuşa binenin bugün lüks ciple caddelerinde hava attığı, maddi yardım istemek için gelip, karşımda boynu bükük dikilirken elindeki taksitle aldığı son model dokunmatik telefonu saklamaya çalışanların olduğu bir ülkede deli kalmayı yeğledim ve son günlerin moda deyimiyle normalleşemedim. Yani, özetle; kendini normal sanan onca habersiz şizofrenin arasında; “deliyim” demek acımı azaltıyor, durumumuzu, konumumuzu, halimizi sindirmeme yardımcı oluyor.
İKİZ RUHLUYUM…BAZEN DUYGUSAL BAZEN ACIMASIZ…
İki ruhlu musun ? dr jekyll and mr hyde tadında mı yaşıyorsun ?
Y.Ç: - İki ruhlu değilim ama “ikiz ruhlu” yum. Sordum, soruşturdum; bilimsel anlamda iki ruhluluk hali yokmuş bende. Çok hızlı düşünen, değişen, manevra yapan, duruma göre çözüm üreten, bazen de çözümsüzlüğü bilerek hazırlayan bir yapım var. İçimde bir idealist, duygusal, inançlı Yalçın, bir de realist, inatçı, hırslı, acımasız, oyunu kuralına göre oynayan televizyoncu ve gazeteci Yalçın var. Zaman zaman bunlar iç içe geçiyor. Zaman zaman biri diğerine baskın geliyor. Reyting kaygısının öne çıktığı dönemlerde çok ama çok tartışıyor – çatışıyor içimdeki ikiz ruhlar. Kimi zaman kalabalıklar içinde olmayı, o kalabalığa girince de yapayalnız kalmayı istediğiniz oluyor. Kimi zaman “senin burada ne işin var” diyor bir ruhum. Aynı anda mantıklı davranmamı söylüyor diğer ruhum. Yani anlayacağınız sık sık 46’ya bağladığım oluyor J. İşin özü; “Sorumluluğumda olan insanlarla ilgili yapmam gerekenler bittiğinde; kariyer, gelecek, geçim, şan, şöhret kavramlarını bir papatyanın yapraklarına yazıp denize salacağım. Sonra da o deniz kenarında yaşamdan emekli olacağım. İşte o zaman bu ikiz ruhların sanat için, kitap için, aşk için çarpışmalarının keyfini yaşayacağıma inanıyorum. Hayal ediyorum.”
SINIRLARI HEP ZORLARIM…
Gerçeğinde peşinde dahil yaptığın her program bir acayip marjinal mi desem traji komik mi sence hangi sınıfa sokmak lazım….
Y.Ç: - Her ikisi de. Ama bu iki tanımlama yetmez beni ve 60 dan fazla program formatımı anlatmaya. En iyisi şöyle anlatayım; ben hep sınırlarda yaşadım Yaşamımın her anı uç noktalarda geçti. Ortada ve ortacı olmayı hiç sevmedim, zaman zaman kaysam da benliğim, ruhum beni çekip aldı o sulardan. Siyasi içerikli, insan hakları içerikli, magazin içerikli, haber içerikli, yarışma içerikli ve sonunda reality içerikli tüm ekran ve yazılı basın işlerimde hep sınırları zorladım. Hep farklı olmayı, beklenenin dışında kalmayı tercih ettim. Muhabirken en sevdiğim 10 gazetecinin bulunduğu yerden atlatma haber çıkartmaktı. Programcıyken de aykırı olmayı, söylenmemişi söyletmeyi, bakmakla görmenin çok önemli ayrılığında konuları ekrana taşıyıp yaprağın 2 yüzünün de farklı olduğunu göstermeyi tercih ettim. Zaman zaman ve sıklıkla da “Düzlem Ayna” olmayı tercih ettim. Düzlem Ayna; “gerçeği olduğu gibi yansıtan tek aynadır…”
FORMAT DEĞİŞİKLİĞİ ANCAK KIZ ÇOCUKLARININ %60 I ÜNİVERSİTELİ OLUNCA…
Elalelim derdi seni neden geriyor …. Hiç söyle dediğin oldu mu ? aman be banane kim kaçmış kim göçmüş ben mi yapıcam bekçiliğinizi …
Y.Ç: - Bazen Leman Dergisi’ndeKaan Ertem’in çizdiği “Ne İşim Var Burada Adamı Tunç” karakterindeki adam gibi oluyorum. Ama, “bana ne” hiç demedim. Diyemem de. Ben profesyonelim. Benim işim bu. Jenerikten jeneriğe haftada 6 gün işimi yaparım. En iyisiyle yapmak için sabahın köründen gecenin yarısına koşarım. Bizde karne reyting. Ama bir de işin insani boyutu var. Devletin, sistemin yetersiz kaldığı yerde insanlar çare arıyor. Çaresiz yüzlerce insan. Yakını kaçmış, kaçırılmış, ölmüş, öldürülmüş diye size geliyor. Bulunca, çözünce mutlu oluyorsunuz. Bir genci bataktan kurtarmak, ailelere gençleri bekleyen tehlikeleri anlatmak, eğitimsiz onlarca insana ekran üzerinden doğru ve sağlıklı ebeveyn ilişkilerini öğretmek ve olumlu geri dönüşler almak mutlu ediyor beni. Sistemdeki sorunlar çözülmeden, eğitim sorunu çözülmeden, en temel unsur olarak ekonomik sorunlar ve işsizlik halledilmeden ne yazık ki insanlar bize gelecek, gelmeye devam edecek. Ne zaman ki insanlar aile danışma merkezlerine gitmeye başlar, ne zaman ki psikolog ve psikiyatrlara gitmek diş hekimine gitmek kadar normal hale gelir, ne zaman ki kız çocukları arasında üniversite mezunu sayısı yüzde 60’ları aşar işte o zaman ben de mecburen başka formata geçerim.
HAYAT FELSEFEM BİR PARÇA KEFEN BEZİ 2 PARÇA PAMUK
Milyon dolarların transfer parası olarak uçuştuğu bir ortam televizyonculuk şu reyting durumu ile seni havada karada kaparlar pekiyi neden sıkışıp kaldın dar bir çevrede kırım zincirlerimi ,Yatlarım katlarım bankada istif paralarım olsun bir masa iki koltuk 3 konuk alıp pohpoh saatti yapim demiyormusun ?
Y.Ç: - Kim istemez daha çok kazanmayı ve daha rahat yaşamayı. Ama tabuta konduğunuzda bir parça kefen bezi, 2 pamuk, biraz toz hepsi bu. Yatlar, katlar, istif paralar sığmıyor dört kolluya… Geride insanlığınız, dostluklarınız, aileniz, yetiştirdikleriniz ve onlara aktardığınız ve yaşama kattığınız değerler kalıyor. İş hayatında inandığım tek bir kural var. Kimse kimsenin babasının oğlu değil. İşyeri işverenin. O hancı diğer herkes yolcu. Çalıştığın kadar varsın. Çalıştığın kadar ayaktasın. Çalıştığın kadar tanınırsın, çalıştığın kadar reyting alırsın. Ya da yalakalıkla, iş takipçiliğiyle, manipülasyonlarla, ilişmekle, iliştirilmekle ayakta kalmak da bir tercih ama sonlarını görüyoruz öylelerinin. Şamar oğlanına döndürüyorlar adamı. Bizim midemiz hassas, derimiz ince. Merak edenler için açıklayayım; öncelikle burası dar bir çevre değil. Çok teklif geldi, hala da geliyor. Ama neden hala Flash Tv’ deyim onu da açıklamayayım, şimdilik sır olarak kalsın.
KASETLERİM MUTLAKA VARDIR…
Tehdit alıyormusun? Yada şantaj yapanlar varmı elimde bak kasedin var diyenler çıkıyor mu ?
Y.Ç: – Kasetim mi? Mutlaka vardır bir yerlerde. Zamanı gelirse ve gelince çıkartırlar ortaya. Ama yaşadığınız hiçbir şeyden utanç duyacak anlarınız yoksa, o kaset anı olarak arşivinize girer. Çekenlere ve yayınlara teşekkürü borç bilirsiniz. Tehdit çok alıyorum. Ama beni tehdit eden Anadolu insanım görüntümü çekecek donanıma sahip değil henüz. Ancak bağırıp, çağırıp kurusu sıkı, tel maşa tehditler savuruyor bazıları. Eh biz de telefonumuza yazmışız; “Kaç kere yaşarız, kaç kere ölürüz, bir kere…”
Kasedin olsa kiminle olsun isterdin !?
Y.Ç: - Oooo. Oskar’lık film olur. Ama düşündüğünüz, alıştığımız gibi erotik içerikli değil. Daha belgeselvari J Önce ülkemin son 70 yılını önüme alırım. Sonra özenle seçerek başrol oyuncularını yazarım jeneriğe.
Yazıya bağlantı; Kadınca Dergisi