Yalçın Çakır: Sıkı bir Metallica hayranıyım
SİBEL ATEŞ YENGİN
Bir dönemin efsane reality şovlarına imza attı. 25 yıl Flash TV ekranlarında reyting rekorları kırdı. Yetmedi ilginç konukların yer aldığı pek çok programı, video paylaşım rekorları kırdı. Kimden mi söz ediyoruz? Elbette halkın Yalçın Abisi Yalçın Çakır’dan… Beyaz TV’de “Yalçın Abi” programıyla ekranlara dönen ve sıkı bir Metallica hayranı olduğunu öğrendiğimiz Çakır’la buluştuk.
Önce geçmişe gidip sohbetimize hikâyenizden başlayalım mı? Eyüp’te doğdunuz sonra Kasımpaşa ve Etiler’de yaşadınız.
Evet, çocukluğum, gençliğim oralarda geçti. Sonra da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde fotoğrafçılık eğitimi aldım. Aktif olarak siyasi faaliyetlerin içinde yer alırdım. Ailem de beni uzaklaştırmak için Beşiktaş Spor Kulübü’ne gönderdi. Boksa başladım. Çocukluğumdan beri hayatı uç noktalarda yaşadım ve hep sınırları zorladım. Bir gün ağzım burnum dağılmış vaziyette eve gelince annem frene bastı. “Tamam” dedi, “buraya kadar”. Böylece boksu bıraktım.
Sonra 13 yaşında taksi durağında çalıştığınız günler başlıyor…
Evet, telefonlara bakardım. Gazeteciler Sitesi’nde büyüdüm. Dönemin efsane gazetelerinde çalışan usta isimlerin arasında büyüdüm. Onların tüplü televizyonlarını, radyolarını tamir ederdim. Kaloriferleri su sızdırsa giderdim. O yaşlarda aktif bir çocuktum.
Peki, ilk maaşınızla ne aldığınızı hatırlıyor musunuz?
İlk düzenli maaşımı Milliyet Gazetesi’nde almıştım. Kaybolan bir teyp üzerime kalmıştı. İlk maaşımla teybi alıp iade etmiştim. Sonradan bulununca parayı da iade etmişlerdi. Çocukluğumda çok iyi para kazanırdım. Okullarda fotoğraf çekip öğrencilere satardım. Çantam ağzına kadar para dolu olurdu. O paralarla ilk fotoğraf makinemi almıştım.
İlk makine ve ilk haber... Hatırlıyor musunuz?
Elbette. “Beşiktaş’ta kanalizasyon tıkandı” haberiydi. Gül Sokak’ta olmuştu, o kadar net hatırlıyorum. Fotoğraf çekip röportaj yapmıştım. Sonra efsane bir gece haber müdürü vardır, şimdiki kuşaklar bilmez Seraceddin Zıddıoğlu. Beni Milliyet’e götürdü, onun yanında yetiştim. Savaş Ay’ların çömezlikten ustalığa geçme dönemleriydi. Çok ilginç anılarım oldu Milliyet’te.
Birini anlatsanıza…
Çok hırslı ve uçlarda yaşayan biriydim. Bu yüzden Savaş (Ay) abiden dayak yemiştim. Kozlu’da iki yüz kişinin öldüğü bir maden kazası olmuştu. “Beni de götürün” diye yalvarmıştım. Orada müthiş bir fotoğraf çekmiştim. Ertesi gün gazetenin sürmanşetinde fotoğraflı haberim çıkınca Savaş (Ay) abi “Bana niye söylemedin?” deyip tokat atmıştı. Onu atlattığım için çok kızmıştı ama haklıydı.
Sonra bol reytingli Flash TV döneminiz başlıyor. Reyting esiri olmak diye bir şey var değil mi?
İçinde piliçlerin kızardığı bir mikrodalga fırın düşünün. Tavuklar da oturmuş o piliçleri seyrediyor. Bizim halimiz bu. Televizyon ekranını mikrodalga fırınının camı diye düşünün, aynısı. Reyting ne kadar yükselirse içerik o kadar kirleniyor, içerik ne kadar iyi olursa da reyting o kadar düşüyor. İllaki reyting diye saldırırsanız ya evlilik programları adı altında sunulan sahte işlere ya da kurgulanmış reality şovlara imza atarsınız. Evlilik programlarında insanları kandırıp salak yerine koyuyorlar. Ve bu insanların üzerinden milyon dolarlar kazanıyorlar.
Siz bu kirlenmeden ne kadar nasibinizi alıyordunuz?
Ruhunuz kirleniyor ve yaptığınız işin doğru olmadığını görüyorsunuz. Uyuşturucu batağından, fuhuş yuvasından bir çocuk kurtarınca, bir cinayet dosyasının çözülmesine yardımım olunca kendimi başarılı bulurdum. Öbür türlü sadece cüzdana çalışır, çok para kazanırsınız.
Reyting canavarını televizyon yarattı
Kirlendiğinizi hissettikçe ruhunuzu nasıl temizliyordunuz?
Yapmayarak. Artık reyting için kirli işlere hayır. Reyting canavarını televizyon sektörümüz üretti. Sonra da kendisi bu canavarın mahkûmu oldu. Televizyon dizileri bile aile içi ensest ilişkilerle başlar hale geldi. Niye? Reyting uğruna. Bu dizileri yazan senaristlerin ruh halini çok merak ediyorum. Dizilerdeki kirlilik reality şovlardan on kat daha fazla. Akıl almaz rakamlarla, hırsla işi bu noktaya getirdik ve bambaşka bir dünya yarattık.
Onca insan hikâyesine tanık oldunuz. Türk insanının profilini çizmenizi istesem. Ne söylersiniz?
Yaptığım programlardaki bazı konuları ve konukları alın on senelik senaryo çıkar. Aramızda bir yığın şizofren dolaşıyor ve bu da ekranda ortaya çıkıyor. Adamın biri içinde istavrit balığı olan kavanozla geldi. Kaybolan eşini arıyor. Bulduk eşini. Kadın, “Yalçın Abi balık mı güzel, ben mi?” diye sormaz mı, güler misin, ağlar mısın? Kadın adamın hastalığının fark edip “Bu adam balığına âşık” dese anlayacağım ama balığı kıskanıyor.
Sizin “Artık bu kadar da olmaz” dediğiniz bir hikâye var mı?
Mesela sürekli “Muş” diyen bir kadın vardı. Kadın yayın sırasında kocasının üstüne uçup sonra da bayılmıştı. Aslında eşi uluslararası restoranlar zincirinin şef garsonu. İyi para kazanıyor ama eve vermiyor. Engelli çocukları var. Kadın kocası para vermediği için çocuğunu sırtına bağlayıp merdiven siliyormuş. Kadın Muş’lu olduğu için sinirleri çok bozulduğu için sürekli “Muş” deyip duruyordu. Bu gülünen insanların aslında çok acı hikâyeleri var. Bunun farkına vardığım anda o tür içerikli programlardan vazgeçtim.
MÜGE ANLI RAKİBİM DEĞİL
Yalçın Abi’nin reytingi Müge Anlı’nın reytingini döver mi?
Müge’yle çok yarıştırdılar beni. Müge benim rakibim değil. Sonuna kadar mücadele edebiliriz ama o benim dünya ahret kardeşim, ölene kadar da dostumdur. Dürüsttür ve işini iyi yapar. Programını da çok beğeniyorum. Ekranda temiz işler çıkaran arkadaşlarım rakibim bile olsa iyi paralar kazansın, güzel reytingler alsın. Ne Müge ne de ben kahramanız. Ekibiniz iyiyse reytinginiz de iyi olur. Müge doğal ve güzel bir kadın. Ekibi de çok iyi. Allah yolunu açık etsin.
Blues ve caz ruhumu temizliyor
Yalçın Çakır nasıl müzikler dinler?
Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziğini çok severim. Caz ve blues ruhumu temizler. Asıl hastalığım rock müzik. Pikaptan dinlerim müziği. Teyp CD kullanmam. Metallica, ACDC ve Black Sabbath’in tüm albümleri vardır. Sıkı bir Metallica hayranıyım mesela. Hem de ne biçim. “One” parçasını belki bin kere dinlemişimdir. Pink Floyd’a da hayranım. Dinlenmek istediğimde Eric Clapton dinlerim. Blues ve caz ruhumu temizliyor.
Habere bağlantı: Akşam Gazetesi