1 Mayıs 2013
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu yanına il emniyet müdürü Hüseyin Çapkın'ı da almış günlerdir aynı sözleri tekrarlıyordu;
"Taksim'e çıkmak isteyenlere müdahale edilecektir..."
Bakalım neler olacaktı?
30 Nisan gecesi evden çıkmadan tüm hazırlıklarımı tamamlamıştım. Canon EOS 5 D Mark ii gövdeye SIGMA 12 - 24 mm DG, HSM EX lensimi taktım. Canon 28 - 135 mm IS USM objektif, SIGMA 70 - 300 DG OS HSM objektifleri de orijinal kılıflarıyla kot pantlonumun kemerine astım.
Yıllanmış gazeteci yeleğimin geniş ceplerine, yedek CF kartları, 2 adet yedek kamera pilini ve Canon 50 mm 1.8 objektifimi yerleştirdim. Sırt çantamı almadım. Artık, serbest olarak her yöne rahatça hareket edecek konumdaydım.
Saat 23:15'de evimden hareket ettim. Yollarda yoğun güvenlik önlemi vardı. Televizyon binasının bulunduğu Tepebaşı'nda gecenin o saatinde neredeyse adım başı bariyerler dizilmiş ancak henüz ulaşım durdurulmamıştı.
Gerçek Gündem programını birlikte sunduğumuz usta yorumcu Yılmaz Tunca'yla bir gün önceden anlaşmıştık. Sabah saat 07:00'de programı Taksim Meydanı'ndan açacaktık.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
3G Canlı yayın
Kameraman arkadaşım Emre İşcan'la saat tam 06:30'da kanaldan ayrıldık. Taksim'e kadar her yer adım başı kesilmiş, demir bariyerlerle Tarlabaşı Bulvarı'na çıkan tüm yollar kapatılmıştı.
Kasımpaşa'dan dolaşıp, Habertürk binasını yanından alana ulaşmaktı amacımız. Her bariyerde gazeteci kimliklerimizi göstererek Divan Oteli kavşağına kadar geldik. Bundan sonra yola yaya devam edecektik.
Taksim meydanı ve Gezi Parkı inşaatları gerekçesiyle alanın neredeyse saol tarafının tamamı sunta levhalarla perdelenip insanlara daracık koridorlar bırakılmıştı. Genç, yaşlı, hasta, engelli yürümek zorundaydı.
Divan Otel kavşağından meydana kadar kapatılan yolun sağ tarafında yayaların yürümesi için oluşturulan daracık koridordan ilerleyip alana girdik. 1 Mayıs 1977'de kürsünün kurulduğu Gezi Parkı'na çıkan merdivenlerin hemen üstüne ajansların ve televizyonların canlı yayın araçları konuşlanmıştı.
Alan 4 bir taraftan bariyerlerle kapatılmış kademeli olarak 2 - 3 kuşak polis, özel tim ve çevik kuvvetle insan duvarları oluşturulmuştu.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
Akil Abi!..
Ve saat tam 07:06'da Yılmaz Tunca'nın anonsuyla 3G canlı yayınımız başladı. 7-8 dakika süren yayından sonra hızla televizyona döndük. Bültenin kalanını stüdyodan tamamlayıp kapanış jeneriğiyle sokağa çıktım.
Fotoğraf makinemle çektiğim ilk kare bomboş Tarlabaşı Bulvarı'ydı. Asmalı Mescit'i kapatmışlardı. Basın kimliğime rağmen, "Yok kardeş. Yasak" dedi polisin biri. E, yasaklar delinmek için konulduğuna göre, "Durmak yok, yola devam" deyip Tünel'e yöneldim.
Eski baro başkanı ve şimdinin akil insanı Yücel Sayman ve hayat arkadaşının işlettiği kafelerin olduğu pasaja daldım. Tam da o anda Yücel Sayman karşıma çıkıverdi. Belki 10 kez programlarıma konuk aldığım ve bir kaç programım nedeniyle (Gözaltında taciz, tecavüz, cezaevleri operasyonları, FT tipi hücreler vb...) birlikte yargılandığım Yücel Sayman'la merhabalaştık.
"Yücel bey, yoruyorlar sizi Akil toplantılarında..."
Y.S.; "Her yeri kapatmışlar, bu nasıl şey kardeşim?"
Gülümsedik karşılıklı, 1 Mayıs'ını kutlayıp direkt Tünel'in girişine çıktım.
Asmalı Mescit sokağını aşamamıştım, Tünel kazıp ulaşmıştım Taksim'e gidecek İstiklal Caddesi'ne. Eee, azimli sıçan, taşı delermiş...
İlk durağım bana izin vermeyen polisin yanı oldu. Ama bu sefer bariyerin "öteki" yanındaydım. "Kolay gelsin" dedim. Teşekkür etti.
Galatasaray'a kadar polis ve turist dışında kimse yoktu. Bir de duvarlara yapıştırılmış henüz tutkalları kurumamış 1 Mayıs afişleri. Şaşırdım, bunca önleme karşın gece arısından bu yana kapalı olan İstiklal Caddesi'nde nasıl yapıştırmışlardı bu afişleri.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
Vayyy Yalçın Abi!..
BDP'den Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel basın açıklaması yapıyordu meydanda. Gazeteci ve polis ordusu alanı kuşatmaya gelecek marjinal grupları bekliyordu!..
Havada polis helikopterleri, kuytularda polis köpekleri ve sabah kahvaltısı niyetine dağıtılan kumanyalarını olaylar çıkmadan bitirmeye çalışan polis memurları...
İstanbul Emniyeti'nde izinler kaldırılmıştı. Tüm şubelerden polisler alandaydı. İçlerinde tanıdıklarım da vardı, merhabalaştık. Anadolu'dan gelenlerden bir kısmıyla hatıra fotoğrafları çektirdik. "Vayy Yalçın abii" diye bağırıyordu, reality programlardan anımsayanlar.
Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel alandan ayrılıp lüks otelin girişindeki kafeteryaya oturmaya hazırlanırken, izinli gelen 20 kişilik bir sendikacı grubu anıtın dibinde basın açıklaması yapıyordu.
Kazancı Yokuşu'nun başında anılarım beni 1977 1 Mayıs gününe götürdü. İlk kaçan gruptandık, ateş başladığında. Mavi rengini hiç ama hiç unutamayacağım bir kamyon duruyordu yokuşun tam girişinde. Bizden sonra onlarca insan öldürülmüştü orada.
Geri dönüp BDP'li vekillerin oturduğu kafeteryanın önüne geldim. Tam fotoğraf çekecekken Sırrı Süreyya Önder ayağa kalktı, elini uzattı. "Ooo kimler gelmiş. Yalçın abi de buradaymış."
Hafif dalgacı, biraz neşeli biraz da şaşkındı İmralı - Kandil arasında mekik dokuyan barış güvercini. Realityci Yalçın abi, 1 Mayıs kutlamalarındaydı. Buyur etti, Önder. Teşekkür edip 2-3 kare fotoğraflarını çekip yanlarından ayrıldım. Şişli'ye DİSK'in önüne gidecektim.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
Yolculuk Şişli'ye
Belli ki, bugün bu alana bırakın girmeyi, en az 3 kilometre bile yaklaşamayacaktı işçi ve emekçiler. En iyisi Şişli'ye, DİSK Genel Merkezi'ne gitmekti.
Gezi parkına çıkan merdivenleri tırmanırken eski DİSK Genel Başkanı CHP milletvekili Süleyman Çelebi'yle karşılaştık. Telefonda bir canlı yayına bağlanmıştı. Gözleri kan çanağı gibi kırmızıydı ve ağlar gibi akıyordu. Öpüştük. Şişli'den geliyorlarmış. Polis müdahale etmiş. Gaza ve şiddete alışkın olan bedeni buna rağmen sarsılmıştı.
Tam da o anda genizlerimiz yanmaya başladı. Polisin Şişli'de boşalttığı biber gazları taaa Taksim'e ulaşmıştı. 20'li yaşlarda bir turist kız ağlayarak ilerliyordu ki polisler durdurup yüzünü suyla yıkamaya başladılar. Nefes almakta zorlanıyorduk, Taksim Gezi Parkı'nda. Siz bir de Şişli'dekilerin halini düşünün.
Gezi Parkını boydan boya geçip ilerledim. Harbiye'ye yaklaştığımda rüzgar havadaki gazı iyice dağıtmıştı ancak genzim hala yanıyor, gözlerim yaşarıyor ve sürekli tükürme ihtiyacı hissediyordum. Radyoevinin önünde esnaf her zaman vızır vızır arabaların geçtiği caddede top oynuyordu. Caddeye çıkan tüm sokakların başında bariyer ve her bariyerin başında da 10-15 kişilik çevik kuvvet polisi bekliyordu. Her bir sokakla diğer sokak arasında da 40-50 kişilik çevik kuvvet ekibi kaldırımlara oturmuştu.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
"Zetçi gelsin..."
Tam o sırada bir patlama sesi geldi. Dalmıştım, ödüm koptu. Kenter Kültür Merkezi yakınında Pangaltı'ya inen sokakta 5-6 kişilik yüzleri maskeli bir grup sapanlarla bilye atıyor, ellerindeki taşları fırlatıyorlardı.
Sivil bir polisin, "Zet nerede. Zetçi gelsin" diye bağırdığını duydum. Ardından 2 tane zetci (tüfekle gaz bombası atan polis) ardı ardına patlattılar tüfeklerini.
Bende polislerin dibinde fotoğraf çeke çeke aşağıya doğru koşuyordum. Sapanla atılan misketlerden biri Çevik Kuvvet polislerinden birinin şeffaf kalkanını delip geçti.
Kalkanlarını yan yana getirip yere çömeldiler. Ben de bir binanın kapı boşluğuna sindim. Çok garip ama o anda Asteriks filmlerindeki Romalı askerlerin kalkanlarının ardına saklanmaları sahnesi geldi usuma.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
El bombası gibi
Sonra bir başka polis siyah kauçuk görünüşlü, el bombasına benzeyen şeyin pimini çekip ileriye fırlattı. Müthiş bir ses geldi, ardından da gaz bulutu. Rüzgar tersten esiyordu. Bir anda gazın içinde kalmıştık hepimiz. Nefes alamıyordum. Boğulacak gibi tıkanmıştı gırtlağım.
Geriye dönüp Harbiye'ye doğru koşarken, birisi kolumdan tuttu ve beni bir dükkana çekti. Plastik bardaklarla su doldurmuşlar ve limonları kesip hazırlamışlardı. Önce yüzüm yıkandı sonra da limon sürdüler cildime. Biraz da yedirdiler. Rahatlamıştım.
Şişli'ye kadar bu böyle sürdü gitti. Gazı yedikçe uzaklaş, biraz rahatlayınca yeniden yaklaş. Ve limonla suyu yanından ayırma... DİSK genel merkezine yaklaştığımda her şey bitmişti. Ana caddenin üzerinde ezilmiş karanfiller kan izleri gibi yerlere saçılmıştı. Fotoğrafta daha iyi bir açı yakalamak için asfalta eğildiğimde kusacak gibi oldum. Yerden gaz fışkırıyordu adeta.
DİSK'e çıkan merdivenlerin başında, atılan bombalarla yanmış sendika bayrakları tütüyordu yerlerde. Tam sağa dönüp DİSK'in sokağına girecekken ardı ardına patlayan gaz bombalarından kaçanlar neredeyse ezecekti beni. Yeniden başlamıştı her şey.
En dikkatimi çeken kara çarşafı bir kişinin diğer eylemcilerle birlikte koşarak önümden geçmesiydi. Deklanşöre bir kez basabildim. Öksürmekten iki büklüm olmuşken bu kez yüzlerindeki maskeleri boyunlarına düşmüş 3 genç suyla kafamı yıkamaya başladı.
Elime de limon tutturup gaza boğulmuş DİSK'in sokağına geri döndüler. Nasıl oluyordu da onlar gaza dayanıyor ben iki büklüm kalıyordum. Onlar gençti ben orta yaşlı. Onlar eylemci direnci taşıyordu ben gazeteci. Direnmenin anlamı yoktu. Bir an önce gaz maskesi edinmeliydim.
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
Vali'den açıklama
Gaz biraz dağıldı benim ciğerler toparlandı yeniden DİSK genel merkezi sokağına girmeyi denedim. Ortalık adeta savaş alanıydı. DİSK'in önünde gazeteciler ve eylemciler...
Şişli Camii'ne doğru 500 metre kadar ilerde de çevik kuvvet polisleri. Karşılıklı soluklanıyorlar. Bazı işyerlerinin camları kırılmış. Bir hurdacı el arabasıyla dolaşıp polisin attığı gaz bombası kapsüllerini topluyor.
"Kaç lira eder bunlar, yediğin gaza değer mi" dedim, "Alüminyum. Kilosu 2 lira. Ekmek parası" dedi. Çok toplamıştı, hasılat iyiydi yani. Bugün bir emekçinin yüzü gülecekti, anlaşılan.
Sonra mı? Sonrası mekan değiştirdim. Kasımpaşa civarlarında başlayan biten irili ufaklı çatışmalar ve yine gaz yine oksijen. Sonra yine Taksim...
Bu bugün Taksim'e uzun yürüyüşler sonucu 3. çıkışım. İsmet Berkan'la karşılaşıp selamlaşıyoruz. Az ilerde CNNTURK Taksim manzarasında canlı yayında.
Gün neredeyse bitecek. Ve insanların inşaat çukurlarına düşmemesi için gaz bombalarıyla oluşturulan bulutlarla korunan Taksim Meydanı'nda İstanbul Valisi basın açıklamasında...
"Her şey işçi ve emekçilerin güvenliği için..."
Fotoğraf: Yalçın Çakır - Taksim, 1 Mayıs 2013
Yürü bakalım!..
Eve dönüş zamanı ama nasıl? Ne metro çalışıyor ne de otobüsler. Eeee, ne demiş büyüklerimiz;
"Yollar yürümekle aşınmaz."
Akşamüstü eve varıp televizyonu açıyorum. Bir kız kafasından gaz bombasıyla vurulmuş, her yanından duman fışkırıyor. O sırada orada bulunmadığıma hayıflanıyorum. Kızın durumu çok kötü.
Üzerime yapışan biber gazından arınmak için yıkanıyorum. Koltukta uyuya kalmışım. Gece yarısı telefonum çalıyor. Şoför gelmiş, mesaiye gideceğiz.
Ben uyuklarken televizyon da açık kalmış. Ekranda kan kırmızı "Son Dakika" yazısı... Okmeydanı'nda bir kadın daha gaz bombasıyla vurulmuş.
Televizyonda sabah bülteni için toplantı yapıyoruz. Ajanstan geliyor son açıklama da, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'dan.
"Onlar marjinal grup üyesi. Bizde kayıtları var..."
Payiaşabilirsiniz;
Tweet