Kaan Sezyum; Köşe Yazısı; Radikal Gazetesi
KÖŞE YAZISI

Yalçın Çakır'ı saymadan olmaz...

Ekim. 24, 2010  |  Radikal Gazetesi  |  Kaan Sezyum

Yalçın Çakır'ı saymadan olmaz

Bir kasaptayım, benden önce Bülent Ersoy var sırada.

Evet değerli okurlar, şu elinizde gördüğünüz yeni ve minicix boyutlu Radikal’i sizden önce İngiltere Kralı, rahmetli başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Bekenbavuver, kaleci Mıyer, Nadya Komoneççiçi, Biricik Bardot ve Fenerbahçeli Cemil okudu… Hepsi de şöhretlerini bu yeni Radikal’e borçludur.

Bakalım yeni küçük ama kalın boyutuyla, sizi nasıl değiştirecek? 
Yeni Radikal’in oluşum toplantılarına ben de karınca kararınca katıldım. Hatta Hürriyet’in VIP salonundaki yemekte, en çok bacakları görünen kişi bendim (benimle bir tek Vuslat Hanım yarışıyordu, ona da yırtık şortumdaki mini dekolte şovumla fark attığımı düşünmekteyim)… Ne diyordum? Bacak, ayak…

Bu yeni Radikal’i insanların güle eğlene okuyacağı bir gazete haline getirmek için herkes çok çalıştı. Değerli amirim Eyüp Can’ın da genç ve heyecanlı yaklaşımı neredeyse benim gibi bir soğukkanlı sürüngeni bile heyecanlandırdı. Belki de kıvırcık saçlı erkeklere hayır diyemememdendir? Artık fırsat bulursam her pazar sizlerle değerli amirim Eyüp Can’la aramızda geçen değerli anılarımı anlatacağım. Şimdilik bir kere odasına girdim, puro ikram etti, almadım. Keşke alsaydım. Müdür purosu öyle Çiçek Pazarı’nın girişinde satılanlara da benzemezdi. O zaman fırsatım varken o puroyu alıp Hürriyet’in 13. katında gizli gizli tüttürecektim oysa ki… 

Hürriyet’le ilgili son detayı verip kaçayım. Ne yaparsanız yapın, sakın ama sakın Hürriyet binasının 1. Katındaki tuvalete girmeyin. Siz girmeyin yeter. Ben girdim, uyaran da olmamıştı. Hatta ben tuvalete giderken arkamdan garip garip gülmelerine de bir anlam verememiştim. Sonradan ortaya çıktı ki Hürriyet’in 1. kat tuvaletleri bildiğiniz Deyvit Linç filmi gibi. Daha çok Linç kısmı benziyor, detaya girmek istemiyorum. Ama unutmayın ne olursa olsun, sakın girmeyin… Neyse, özetle yeni Radikal herkese hayırlı olsun (politik mesajsız iyi niyet dileğidir)

Sadece televizyon değil aynı zamanda da Flaş! 

Flaş TV’nin yeni ruh hastası programı “Aradakiler” bir kez daha hayretler içinde bıraktı. Yalçın Çakır’ın sunduğu programda canlı yayında ceset teşhisi yapıldı. Yani buna da şükür, cesetler direkt programa da getirilebilirdi, neyse ki korkulan olmadı. Cesetlerin görüntüleri gösterilip sahipleri arandı. Fantastik televizyonculuk diye bir şey varsa, bunun reisleri arasında Reha Muhtar, Saadettin Teksoy, Savaş Ay ve tabii ki Türkiye televizyonculuğuna çok şey katmış, bizim ise ömrümüzden ömür almış Yalçın Çakır’ı saymadan olmaz.

Günümüzün en tehlikeli televizyoncularından, adeta ölüyü diriltebilecek kadar güce hakim karanlık bir Sith Lordu, eski bir Ceday olan Yalçın Çakır, yakınlarına ulaşılamadığı için morgda bekletilen cesetlerin ailelerine kavuşturmayı amaçlayan bir program yaptıklarını söylemekte. Keşke bu programın bir de web sitesi olsa. Morgbook.com.tr de adresi olsun. İstediğiniz ölüye poke verin. 1 aktif iletiniz var.

Algının kapısı açık kalmış, cereyan yapmasın diye kapamaya gittim, sonra arka tarafta gördüğüm şeyler beni o kadar içine çekti ki, kapıdan geçivermişim… Bir kasaptayım, benden önce Bülent Ersoy var sırada. Kendisini görünce bir hayranı olduğum için çok heyecanlandım ama keyfi kaçmasın diye birlikte fotoğraf çektirmeyi teklif etmedim. Duydum ki Norveç, Finlandiya gibi ülkelerde ünlüler teklif ediyormuş…

Bülent E. 10 kilo gibi hazır köfte aldı, but aldı, antrikot aldı, sonra kasabın içindeki masalardan birine oturdu, köftenin 1 kilosunu çiğ çiğ (gerçekten) gözümün önünde yedi. Bir kilo köfteye yüklenmenin bünyede yarattığı dehidratasyondan mıdır bilinmez bir de yanında sürekli buzlu su içiyo... Neyse, yemeğini bitirdi, çıkarken de herkese 100 Atatürk bahşiş dağıttı. Film karesi gibi ama filme almaya kalksan alınamaz bir ortam. Dev bir diva, pür makyaj, marka kıyafetler, takılar ve kasabın içinde çiğ et yiyiyor. ‘’This is Spartaaa!’’ diye bağırasım geldi!

…Kasapla konuştum, diva hep geliyormuş, aldığı etlerin birazını da çiğ çiğ, kasaptayken yiyomuş. Bir ritüelmiş bu. ‘’Abi bu bi oturuşta 4-5 kilo et yer, ağzını siler kalkar’’ dediler. Desinler değişemem.

Sonra onun çektirdiği makineden ben de kıyma çektirdim. Kaç gündür Diva’nın kıymasını yiyoruz anlayacağınız. Hayat böyle bi şey.

Yazıya bağlantı; Radikal Gazetesi